Hastalığınızı ilk nasıl fark ettiniz ve doktora gitme kararını nasıl aldınız?

Teşhis konmadan 3 ay önce, meme ucundan gelen, ama benim minik bir sivilce kanaması olarak değerlendirdiğim kanlı bir akıntı ile kendini belli etti. Sonrasında da birkaç kez aynı şekilde kanama olmasına rağmen ben ısrarla aklıma bile getirmedim. Ta ki; bir gece rüyamda uyarılıp, şüphe ile meme kanseri işaretlerini araştırıncaya ve doktor olan ablama durumu anlatıncaya kadar da anlamadım.

Doktorunuzun teşhisi söylerken ki yaklaşımı size ne hissettirdi veya siz doktor olsaydınız kendinize hastalığınızı nasıl söylerdiniz?

Mamografinin hemen arkasından ultrason, onun arkasından da biyopsi istendi. Biyopsi yapılırken, heyetin yüzünde yakaladığım ifade ile ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumu anlamıştım. Doktorumun teşhisi söylerken ki yaklaşımı olması gerektiği gibiydi. Yapılması gereken şeyleri anlattı ve kararı bana bıraktı.

Ben doktor olsaydım; hastalığın ciddiyeti ile birlikte bu hastalığın alt edilemeyecek bir şey olmadığını anlatır, biraz uzun bir tedavi süreci olmasına rağmen, günümüzde tedavi ile ilgili iyi sonuçlar alındığını vurgular, hastamın yüzüne bir tebessüm katarak uğurlardım.

Kanser hastası olduğunuzu öğrendiğinizde durumu paylaşmak istediniz mi ya da ilk kiminle paylaştınız?

Zaten doktora eşimle birlikte gittiğim için, durumumu onunla aynı anda öğrendim. Ve o andan itibaren herkesin durumumu bilmesi gerektiğine karar verdim. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi: kendi içimde saklayıp, olayı giderek büyütmek yerine paylaşarak, ileride karşılaşacağım olumsuzlukları olduğu gibi yaşayabilmek; ikincisi ise: toplumun adını bile söylemekten çekindiği kanser hastalığının mücadele edilebilinecek bir hastalık olduğunu herkese gösterebilmekti.

Yakınlarınızın hastalığınızı öğrendiğindeki ilk tepkileri ne oldu? Aslında siz nasıl olmasını isterdiniz?

Yakınlarıma hastalığımı söylerken, konuyu hep yumuşatarak paylaştım. Eşim ve kızım ve özellikle de iki ablam benim dört duvarım oldu bu süreçte. Yanımda, yakınımda, arkamda olduklarını her an hissettirdiler. Bana karşı yaklaşımlarında asla bir acıma ya da umutsuz bir ifade taşımadılar.

Hastalığınızı nasıl kabullendiniz? Bu sürece alışmanızı kolaylaştıran en kuvvetli duygu neydi?

Doktor hastalığınızın kanser olduğunu söylediği an iki duygu birden çarpışıyor. Ya hastalığın altında ezilip kendinizi teslim edeceksiniz; ya da onunla mücadele edip hayatı seçeceksiniz. Ben tüm gücümle mücadele etmeyi seçtim. Bu süreçte benim için en kuvvetli duygu sevgi ve inanç oldu.

Günümüzde sizin de ‘’10 Amozon Yüksek Doz Yaşam’’ kitabı ile yaptığınız gibi kanser farkındalığı için birçok başarılı projeye imza atılıyor. Örneğin; Endüstri Ürünleri Tasarımcısı olan İlhan Berk; sadece gülümsendiğinde kişiyi gösteren bir ayna tasarlamış. Berk röportajında genç yaşta astım teşhisi konulmasıyla sıklaşan hastane ziyaretlerinden yola çıkarak mizah yoluyla tedaviye katkıda bulunması amacıyla böyle bir ürün geliştirdiğini açıklamış. Sizce de moral ve gülümsemek tedavi için ne kadar önemli? Sizce kanser tedavisi boyunca psikolojik destek almak gerekir mi?

Farkındalık gerçekten de çok önemli. İlk sorunun cevabında da söylediğim gibi; eğer ben ilk belirtide durumu fark etmiş olsaydım, belki de kanseri 2. evrede değil, 1.evrede yakalayacaktım ve tedavim daha kolay olacaktı.

Gülümsemek ve gülümsetmek her derdin devası desem yeterli olur sanırım. Ben kanser tedavisi olan her kişinin, birlikte tedavi aldığı hastalardan bir veya birkaçının yüzüne gülümseme katmayı misyon edinmelerini diliyorum. Çünkü insan, gülümsetince de güçleniyor.

Tedaviniz sırasında yaşantınız ile ilgili nelere dikkat ettiniz?

Mümkün olduğunca hayatın içinde kalmaya özen gösterdim.

Kemoterapiler esnasında doğru ve iyi beslenerek kan değerlerimi olması gerektiği gibi tutmaya ve tedavilerimin zamanının değişmemesine dikkat ettim. Bunu yanında yürüyüşlerimi de aksatmamaya gayret ettim. Çünkü kemoterapi sonrası yapılan yürüyüşler vücutta laktik asidin birikmesini önlediği için ağrıların şiddetinde azalmaya neden oluyor.

Kanserle savaşta kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz? Kontrol öncesi kaygılarınızı nasıl yönetiyorsunuz?

Yapılması gereken işlermiş gibi bakıyorum. Hiçbir zaman kötü bir şey düşünerek devam etmiyorum. Sanırım bu tarz hastalıklarda duygular da törpüleniyor ya da bende öyle oldu.

Stresin insan hayatı üzerindeki etkisi tartışılmaz. Kansere yakalandıktan sonra kendinizi stresten uzak tutmak için neler yaptınız?

Aslında ben zaten sakin ve programlı bir insanım. Öyle çok fazla stres yaşamadım, yine de yaşamıyorum. Yalnız eskiden " ayıp olur " endişesi ile yapmak zorunda olduğum bazı şeyleri, şimdi gönül rahatlığı ile yapmama özgürlüğüne kavuştum.

Son olarak hastalığınızı öğrendikten sonra hayata bakış açınızda neler değişti ve bize bununla ilgili hayata dair verebileceğiniz mesajı tek cümleyle nasıl dile getirirsiniz?

Gözümü açtığım her güne, aldığım her nefese, attığım her adıma şükür ve teşekkür eder oldum. Bugün hayatta ve adım atabilecek kadar sağlıklıysam, günümü ertelemeden ve bahaneler üretmeden yaşayabilmeliyim. Düne dönme, yarını garantileme lüksüm olmadığına göre gün ‘’Bugün’’dür demeli ve değerlendirmeliyim.

Leyla Bahtiyar